Nâzım’ın şiirinde büyük dönüşüm 

Nâzım Hikmet, bir yandan Moskova’da devam ettiği KUTV’da Marksizm-Leninizm üzerine teorik bilgilerle donanırken, öte yandan kendi şiir dünyasında ve dolayısıyla Türk şiirinde büyük bir dönüşüme ve sıçramaya yol açacak bir döneme de adım atmıştı.

Ekim Devrimi’ni izleyen süreçte patlak veren iç savaşın yaralarını sarmaya başlayan ve gerçek anlamda büyük bir kuruluş aşamasını deneyimleyen Sovyet toprağında devrimci süreç, yalnızca sosyo-politik alanda değil, başta edebiyat olmak üzere sanatın pek çok alanında da devrimci dönüşümlere imza atıyordu.

Yirminci Yüzyıl’ın özellikle ilk yirmi yılı, sanat alanında, artık çürümüş, heyecan ve umut vermeyen, sömürü ve yağma üzerine kurulu eski dünyadan kopmak, eski düzeni yıkmak, yeni içeriklere, yepyeni biçimlere ulaşmak hayalini ateşliyordu.

Bu akımlardan biri olan ve Sovyetler Birliği’ndeki kolu devrimcileşerek yolu komünizmle kesişen akımların başında gelen, Vladimir Mayakovskiy’in başını çektiği fütürist akımın da etkisiyle, genç Nâzım, o güne kadar yalnızca kafiyeyi ve hece veznini öne çıkaran alışılagelmiş Türk şiirinin kalıplarından sıyrılarak, “kırık mısra” veya “merdiven şiir” olarak da adlandırılan bir tür serbest biçime geçiş yapıyordu.

Bununla birlikte, nasıl ki “yeni”yi komünizmde bulan ve Mayakovskiy’de temsil edilen fütürist unsurlar dilde ve biçimde Rus damarını taşıyorduysa, Nâzım’ın şiiri de Türkiye toprağından beslenerek gelişiyordu. Nâzım Hikmet, Türk edebiyatını ve şiirini, sözcüğün tam anlamıyla içererek aşıyordu. 1925’te ikinci kez gidip 1928’e kadar kaldığı dönemdeyse Nâzım bu defa konstrüktivist bir yaklaşımla buluşuyor, dünyanın ilk işçi iktidarının yapıcı/kurucu karakterinden de besleniyor, bu ufku da kendi şiir ve düşünce dünyasına katıyordu.

Arayışı politik-ideolojik bir içerik ve yön kazanmış, tutkusu ve çabası politik bir sorumlulukla da beslenip olgunlaşmaya başlamıştı.

Previous
Previous

Nâzım Hikmet: Partili komünist

Next
Next

Türk edebiyatına müdahale: “Putları Yıkıyoruz”